Memuriyetten İhraç / Çıkartılma

Memuriyetten İhraç / Çıkartılma halinde ne yapılmalı ?

Öncelikle ihraç ve meslekten çıkartılma cezası durumlarında bilinmesi gereken en temel bilgi işlemin tebliğ tarihinden itibaren 60 gün içerisinde dava açılmasının zorunlu olduğudur. Her ne kadar zımni ret süresi 2021 itibariyle 30 güne düşürülmüş olsa da dava açma süresinde bir değişiklik olmamış olup zımni ret ve cevap süresi ile dava açma süresi karıştırılmamalıdır.

İş bu 60 günlük süre içerisinde atılması gereken en doğru adım ise ankara idare avukatı yahut alanında uzman bir idare avukatıyla çalışmaktır. Nitekim çoğu zaman bu işleme ilişkin davalar yazılı olarak görülsede işin niteliğine göre duruşma talep etme şansı mevcut olup idare davaların özü gereği hukuki teknik ile savunma yapılması elzemdir. Nitekim her ne kadar mesleğine, ihraç edilmiş yahut meslekten çıkartılmış davacı adayı daha hakim olsa da hukuki teknik konusunda gözden kaçırılacak her detay davanın kaybına zemin hazırlayabilecektir. Öte yandan idare davasında karar belli diye düşünülmesi de son derece yanlış olup tek bir kelime ile dahi davanın seyri değişkenlik gösterebilir.

Bu hususlarda özellikle idare mahkemeleri pek tabi kanunlara tabi olsalar da kanunların anayasa aykırı olan yönlerini dahi denetleyebildiklerinden hukuk alanında belki de en teknik görevli mahkemelerdendirler.

Yetki Konusu

Meslekten çıkarılma ve ihraç işlemlerine karşı olan davalarda İYUK gereği yetkili mahkeme son görev yerinin olduğu , bir başka deyişle ihraç ya da meslekten çıkartılma işleminin uygulandığı il mahkemesidir. Bu ilde mahkeme bulunmaması halinde ise yetkili mahkeme yetki alanı o ili içine alan en yakın idare mahkemesi olacaktır. Bu hususun güncel takibi için hsk.gov.tr’den yararlanabilinir.

İdare Mahkemelerinde Yargılama Usulü

İYUK 1 gereği idare mahkemeleri yazılı yargılama yaparlar. Bu doğrultuda İYUK 20 gereği idare mahkemeleri gerek duyulan her türlü belgeyi talep olmaksızın ilgililerden talep etme kudretine sahiptirler. Her ne kadar ana kural yazılı yargılama olsa dahi duruşma talebiyle birlikte mahkeme takdir ettiği gün ve saate celse açabilir. Bu doğrultuda yazılı olarak her teknik detay anlatılamayacağından bazı özel hususların sözlü olarak anlatılması dosyaya hafife alınmayacak katkı sağlayabilir.  Bu sebeple özellikle bir kişiden ziyade bir ailenin hayatını derinden etkileyen ihraç ve meslekten çıkarılma işlemlerinde duruşma talep edilmesi özellikle işlemin ağırlığına kıyasla yerinde olacaktır. Tabi burada yine devreye hukuk tekniği gireceğinden salt yaşananlar ve ihraç sebepleri önemli olmayıp bu hususların hukuki teknik detayları mukayesi olarak anayasa ve İYUK kapsamında anlatılmalıdır. Nihayetinde bu denli önemli bir davada bireysel hazırlık yapmak yerine ankara idare avukatı yahut idare avukatı ile anlaşmak davacı olan vatandaşın yararına olacaktır.

İdare Mahkemelerinde Yürütmenin Durdurulması

Yürütmenin durdurulması kararı idare mahkemelerinin en önemli işlevlerinin başında gelmektedir. Bu karar aleyhine iptal davası açılan işlemin idare tarafından davanın sonuçlanması beklenmeden uygulanması halinde kişilerin maddi ve manevi zarara uğramasını engellemek amacıyla verilen geçici nitelikte bir karar olup itiraz yolu açıktır. Ancak bu itiraz sonrası bölge idare mahkemelerinin (istinaf mahkemeleri) verdiği kararlar kesin olup değiştirilemez. Bu sebeple ilk dava dilekçesinin hem esasa hem de yürütmenin durdurulması kararına değinen teknik detayları barındırması gerekmektedir.

Yürütmenin durdurulması kararı verilen dava dosyaları öncelikle incelenir ve karara bağlanır. Yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi için kanunun aradığı iki şartın birlikte gerçekleşmesi gerekir . İYUK 27’ye göre bu şartlar; idari işlemin açık şekilde hukuka aykırı olması ve idari işlemin uygulanması halinde giderilmesi güç veya olanaksız zararların doğmasıdır. Bu hususlar aslında objektif görülse de uygulamada kesinlikle sübjektif olup mahkemeden mahkemeye değişkenlik gösterilen bir tutum izlenilmektedir.  Bu doğrultu da dava dilekçesi ve eklerinden yürütmenin durdurulması isteminin yerinde olmadığı anlaşılırsa, davalı idarenin savunması alınmaksızın istem reddedilebilir (İYUK m.27/3). Yürütmenin durdurulması istemli davalarda 16. maddede yazılı süreler kısaltılabileceği gibi, tebliğin memur eliyle yapılmasına da karar verilebilir (İYUK m.27/5). Yürütmenin durdurulması istemleri hakkında verilen kararlar; Danıştay dava dairelerince verilmişse konusuna göre İdarî veya Vergi Dava Daireleri Genel Kurullarına, bölge idare mahkemesi kararlarına karşı en yakın bölge idare mahkemesine, idare ve vergi mahkemeleri ile tek hâkim tarafından verilen kararlara karşı bölge idare mahkemesine kararın tebliğini izleyen günden itibaren yedi gün içinde bir defaya mahsus olmak üzere itiraz edilebilir. İtiraz edilen merciler dosyanın kendisine gelişinden itibaren yedi gün içinde karar vermek zorundadır. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir (İYUK m.27/7). Aynı sebeplere dayanılarak ikinci kez yürütmenin durdurulması isteminde bulunulamaz (İYUK m.27/10).

İhraç Meslekten Çıkarılma İşlemleri Ne Zaman Kesinleşir

Söz konusu işlemler idarenin tek taraflı uyguladığı en net ve keskin sonuçları doğuran işlemlerdendir.  Bu bağlamda İYUK 46 gereği , Müşterek kararnameyle yapılan atama, naklen atama ve görevden alma işlemleri ile daire başkanı ve daha üst düzey kamu görevlilerinin atama, naklen atama ve görevden alma işlemleri hakkında açılan iptal davaları ve Belli bir meslekten, kamu görevinden veya öğrencilik statüsünden çıkarılma sonucunu doğuran işlemlere karşı açılan iptal davaları Danıştay temyiz yolu açık olan davalardandır. Bu sebeple davanın reddi halinde davacı , kabulü halinde ise davalı idare söz konusu temyiz yoluna gidebilir. Davanın herhangi bir aşamasında ankara idare avukatı yahut idare avukatı , idare avukatları ile anlaşmak mümkündür. Bu husus adli yardım talebinizde hiçbir değişiklik oluşturmayacaktır. Adli yardım talebinin kabulü avukat tutma serbestliğinden bağımsız olup kişinin avukatını olup olmaması adli yardıma ilişkin kararlara tesir etmez.

İdare Mahkeme Kararını  Ne Zaman Uygular ?

Normal şartlarda Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının durumlarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. Ancak uygulamada bu hususa sadık davranmayan yahut işlemlerin uzaması sebebiyle atamaların yapılmadığı görülmektedir. Böyle bir durumda gerekli işlemi yapmayanlar hakkında Cumhuriyet Başsavcılıklarına şikayette bulunup suç duyurusu gönderilebileceği gibi aynı zamanda idare mahkemelerinde manevi tazminat davası ile birlikte maddi kayıplar da talep edilebilir. Bunun istisnası KHK ihraçlarındadır. KHK’ya eklenen madde gereği ihraç sebebiyle yaşanan manevi kayıplara tam yargı davası açılamayacağı öngörülmüş olup, salt bu madde nezdine dayanarak dava açmamak yerinde görülmektedir. KHK da diğer işlemler de otuz günlük sürenin ihlaline hukuki serbesti vermemekle birlikte otuz gün geçtikten hemen sonra hukuksuz bir işlem silsilesi ortaya çıkacaktır. Burada olsa olsa ihraç sebebiyle değil de göreve başlatılmama nedeniyle manevi tazminat davası açılması söz konusu olabilecektir.

Emeklilik Hakkı Olanlar İhraç yahut Meslekten Çıkarılma Halinde Emekli Maaşı ve İkramiye Alabilir Mi?

Gün sayısı , prim sayısı , görevde geçen hizmet süresi gibi unsurların eksiksiz olması halinde danıştay kararları ışığında bu hakların alınabildiği görülmektedir. Özellikle yazılı yargılama çerçevesinde durumun izahı ve eksiksiz evrak sunumuyla kazanılabilecek davalardandır. Bu sebeple işinizi şansa bırakmamak adına mutlaka alanında uzman bir idare avukatı, ankara idare avukatı ile anlaşmanız faydanıza olacaktır. Bu husus ve diğer hususlarda örnek kararları aşağıda göstereceğiz.

Emsal Kararlar

T.C.

DANIŞTAY Onbirinci Daire

Esas No: 2014/3451

Karar No: 2015/5301

Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı) :

Vekili : Av. …

Karşı Taraf (Davalı) : Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı

Vekili : Av. …

İstemin Özeti : Ankara 7. İdare Mahkemesince verilen 22.04.2014 tarihli ve E:2013/975; K:2014/581 sayılı karann; davacı tarafından, temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği

savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hâkimi : Bünjramin Esaf

Düşüncesi : Emekli olmak için hizmet birleştirmesi yapmak zorunda olmayan davacıya, 5434 sayılı Kanun’un 89. maddesinin 1. fıkrası uyarınca emekli ikramiyesi ödenmesi gerekirken, anılan maddenin 2. fıkrası kapsamında değerlendirilerek emekli ikramiyesi ödenmesi isteminin reddi yolunda tesis edilen işlemde ve bu işlemin iptali istemiyle açılan davanın reddi yolunda verilen kararda hukuka uygunluk görülmediğinden, Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MÎLLETÎ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince, dosyanın tekemmül ettiği anlaşıldığından, yürütmenin durdurulması hakkında karar verilmeksizin işin gereği görüşüldü:

Dava, Karabük İcra Müdür Yardımcısı olarak görev yapmakta iken 21.12.2012 tarihli işlem ile Devlet memurluğundan çıkarma cezası ile tecziye edilen ve aynı tarihli başvurusu kabul edilerek emekliye sevk edilen davacının, emekli ikramiyesi ödenmesi isteğiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile mahrum kaldığı parasal haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

İdare Mahkemesince; davacının muhtelif tarihlerde sigortalı olarak çalıştığı hizmet sürelerini saydırmak suretiyle emekli olduğu dikkate alındığında, hizmet birleştirilmesi yoluyla emekliliği düzenleyen 5434 sayılı Kanun’un 89. maddesi hükümlerine tabi olduğu; 6270 sayılı Kanun ile getirilen düzenlemeye göre; son defa Ekmekli Sandığına tâbi görevde bulunmakta iken emekliye ayrılma koşulu kaldırılmış ise de, Emeldi Sandığına tâbi görevden ayrılan herkese değil, eşitlik ilkesine uygun olarak sadece 1475 sayılı Kanun’a göre kıdem tazminatına hak kazandıracak şekilde görevden ayrılanlara ikramiye ödenmesi imkânının getirildiği; 1475 sayılı Kanun’un sözü edilen hükümlerine bakıldığında, kıdem tazminatının hak edilebilmesi için ortada işçinin haklı fesih nedenlerinin gerçekleşmiş olması veyahut sözleşmenin işverence haksız olarak feshedilmiş olması gerektiği, çalışanın iş akdinin işverence haklı bir nedenle feshedilmiş olması durumunda çalışanların kıdem tazminatından yararlanamayacağı, Sandık iştirakçilerinin emekli ikramiyesinden yararlanma şartlarına ilişkin olarak belirtilen düzenlemelere atıf yapılmış olması nedeniyle, anılan yasal düzenlemeler kıyasen uygulandığında; Emekli Sandığına tabi görevde çalışmakta iken, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu veya ilgili diğer Kanunlar gereği Devlet memurluğundan çıkarma cezası alanlara 5434 sayılı Kanuna ve/veya 5510 sayılı Kanun’un Geçici 4. maddesi kapsamında geçen hizmet süreleri için emekli ikramiyesi ödenemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı tarafından, Mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülmekte ve temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun “Aylığı Bağlayacak Kurum” başlıklı 8. maddesinin 1. fıkrasında, “Birleştirilmiş hizmet süreleri toplamı üzerinden, ilgililere; son yedi yıllık fiili hizmet süresi içinde fiili hizmet süresi fazla olan kurumca, hizmet sürelerinin eşit olması halinde ise eşit hizmet sürelerinden sonuncusunun tabi olduğu kurumca, kendi mevzuatına göre aylık bağlanır ve ödenir.”; “Emekli İkramiyesi” başlıklı 12. maddesinin 1. fıkrasında ise “Son defa T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılan ve kendilerine bu Kanunun 8’inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık bağlananlara, T.C. Emekli Sandığına tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda prim veya kesenek ödemek suretiyle geçen sürelerinin toplamı üzerinden, 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre emekli ikramiyesi ödenir.” kuralı yer almakta iken, Anayasa Mahkemesinin 05.02.2009 tarihli ve E:2005/40, K:2009/17 sayılı kararıyla, “2829 sayılı Yasa’da benimsenen sistemle, farklı sosyal güvenlik kuruluşlarındaki hizmet süreleri birleştirilerek emekli olanlara yaşlılık aylığı bağlandığı halde, itiraz konusu ibareyle son defa bağlı olunan sosyal güvenlik kurumuna göre ayırım yapılarak Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılmayanlara, 5434 sayılı Yasa’ya tabi çalışma süreleri için emeldi ikramiyesi ödenmemesinin, Anayasa’nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı olduğu gibi, adil sonuçlar doğurmadığından 2. maddesindeki hukuk devleti ilkesine de ayları olduğu gerekçesiyle, 2829 sayılı Kanun’un 12. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “Son defa T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılan ve …” ibaresinin iptaline karar verilmiştir.

19.06.2010 tarihli ve 27616 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak 01.06.2010 tarihinde yürürlüğe giren 5997 sayılı Kanun ile değişik 5434 sayılı T.C Emekli Sandığı Kanununun 89. maddesinin 1. fıkrasında; “Hizmet sürelerinin tamamı bu Kanun ve/veya 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun geçici 4. maddesi kapsamında geçenlerden emekli, adi malullük veya vazife malullüğü aylığı bağlanan veyahut toptan ödeme yapılan asker ve sivil tüm iştirakçilere, her tam hizmet yılı için aylık bağlamaya esas tutarların bir aylığı emekli ikramiyesi olarak verilir. Son defa bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunu’nun geçici 4. maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta iken emekliye ayrılan ve kendilerine mülga 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunu’nun 8. maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık bağlananlara ise, bu Kanuna tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda prim veya kesenek ödemek suretiyle geçen hizmet sürelerinin toplamı üzerinden bu madde hükümlerine göre emekli ikramiyesi ödenir.” kuralı getirilmiş ise de, Anayasa Mahkemesinin 09.07.2011 tarihli ve 27989 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 12.05.2011 tarihli ve E: 2010/81, K: 2011/78 sayılı kararıyla, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’nun 89. maddesinin, 5997 sayılı Kanun’un 14. maddesiyle değiştirilen, birinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “Son defa bu Kanun veya 5510 sayılı Kanun’un geçici 4’iincü maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta iken emekliye ayrılan ve …” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir.

Nihayet, 26.01.2012 tarih ve 28185 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6270 sayılı Yasa ile 5434 sayılı Kanun’un 89. maddesinde değişiklik yapılmış ve ilgili Yasa maddesi, “Hizmet sürelerinin tamamı bu Kanun ve/veya 31.05.2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 4’üncü maddesi kapsamında geçenlerden emekli, adi malullük veya vazife malullüğü aylığı bağlanan veyahut toptan ödeme yapılan asker ve sivil tüm iştirakçilere, her tam fiili hizmet yılı için aylık bağlamaya esas tutarın bir aylığı emekli ikramiyesi olarak verilir.

Birinci fıkra kapsamına girmemekle birlikte, bu Kanun ve/veya 5510 sayılı Kanun’un geçici 4’üncü maddesi kapsamında hizmeti bulunanlardan mülga 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kuramlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun 8’inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden emeklilik yaşlılık ya da malullük aylığı bağlananlara ise; bu Kanun veya 5510 sayılı Kanun’un geçici 4 üncü maddesi hükümlerine tabi olarak bu Kanuna tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda geçen çalışmalarının, 25.08.1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14’üncü maddesinde belirtilen kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına uygun olarak sona ermiş olması şartıyla emekli ikramiyesi ödenir.” şeklinde yeniden düzenlenmiştir.

Öte yandan, 6270 sayılı Kanun’un atıfta bulunduğu mülga 1475 sayılı İş Kanunu’nun hâlen yürürlükte bulunan 14’üncü maddesinde ise, kıdem tazminatının ödeneceği haller ve ödenecek kıdem tazminatı miktarının hesabına ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir.

Buna göre, Emekli Sandığına tabi bir görevde bulunduktan sonra bu görevinden ayrılarak başka bir sosyal güvenlik kurumuna tabi olarak çalıştıktan sonra yaşlılık / emekli aylığı bağlananlara Emekli Sandığına tabi olarak geçen hizmet süresi için emekli ikramiyesi ödenmesine yasal engel bulunmakta iken, ilgili Yasa hükmü Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş, bu kez 5434 sayılı Kanun’un 89. maddesiyle yeni bir düzenleme yapılmış ise de, bu kuralın da Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilmiş, son olarak aynı maddede yapılan düzenleme ile hizmet sürelerinin tamamı 5434 sayılı Kanun ve/veya 5510 sayılı Kanun’un Geçici 4. maddesi kapsamında geçenlerden emeldi, adi malullük veya vazife malullüğü aylığı bağlanan veyahut toptan ödeme yapılan iştirakçilere, emekli ikramiyesi ödeneceği,

Onbirinci Daire

buna karşılık 2829 sayılı Kanunun 8’inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden emeklilik, yaşlılık ya da malullük aylığı bağlananlara ise; 5434 sayılı Kanun veya 5510 sayılı Kanun’un geçici 4’üncü maddesi hükümlerine tabi olarak bu Kanuna tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda geçen çalışmalarının, 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesinde belirtilen kıdem tazminatına hak kazanma şardarına uygun olarak sona ermiş olması şartıyla emekli ikramiyesi ödenebileceği kuralı getirilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, davacının bir süre Sosyal Sigortalar Kurumuna tabi olarak görev yaptıktan sonra 20.10.1981 tarihinde zabıt kâtibi kadrosunda Emekli Sandığına tabi olarak göreve başladığı ve bu görevine Adalet Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulunun 21.12.2012 tarihli ve 346 sayılı kararı ile Devlet memurluğundan çıkarma cezasıyla cezalandırıldığı tarihe kadar devam ettiği, aynı tarih itibarıyla emeklilik talebinde bulunduğu, Adalet Bakanlığınca söz konusu talebi 31.12.2012 tarihli ve 2264 sayılı onay ile uygun bulunarak 31 yıl, 11 ay, 14 günlük Emekli Sandığı, 1 yıl 9 ay 4 gün sigortalı hizmet süresi ve borçlandığı 1 yıl 8 aylık askerlik hizmet süresi üzerinden 15.01.2013 tarihinden itibaren emekliye sevk edildiği, davacının emekli ikramiyesi ödenmesi isteğiyle yaptığı başvurunun reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Hizmetlerinin tamamı 5434 sayılı Kanun’a veya 5510 sayılı Kanun’un Geçici 4. maddesi kapsamında geçenlere, başka bir deyişle hizmet birleştirmesi yapmaksızın emekliye ayrılanlara 5434 sayılı Kanun’un 89. maddesinin 1. fıkrası uyarınca, herhangi bir şart aranmaksızın emekli ikramiyesi ödenmesi; buna karşılık hizmet birleştirmesi yapmak suretiyle emekli olabileceklere ise, anılan maddenin 2. fıkrasında yer alan şartlar dâhilinde emekli ikramiyesi ödenmesi gerekmektedir.

Uyuşmazlıkta, davacının Emekli Sandığına tabi hizmet süresinin emekli aylığı bağlanması için yeterli olduğu, sigortalı çalıştığı döneme ilişkin hizmet birleştirmesi yoluna gidilerek aylık bağlandığı görülmektedir.

Bu durumda, Emekli Sandığına tabi hizmet süresi emeldi aylığı bağlanması için yeterli olan davacıya, 5434 sayılı Kanun’un 89. Maddesinin 1. fıkrası uyarınca emekli ikramiyesi ödenmesi gerekirken, anılan maddenin 2. fıkrası kapsamında değerlendirilerek emekli ikramiyesi ödenmesi isteminin reddi yolunda tesis edilen işlemde ve bu işlemin iptali istemiyle açılan davanın reddi yolunda verilen kararda hukuka uygunluk görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulü ile Mahkeme kararının bozulmasına; dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere

Mahkemeye gönderilmesine, yürütmenin durdurulması hakkında karar verilmediğinden 41,50 TL harç tutarının istemi halinde davacıya iadesine; kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içinde Danıştay’da karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11.11.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

 

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Avukata Sor
1
Whatsapp
Whatsapp
İlleez Hukuk Bürosu olarak size avukatlık ve danışmanlık hizmeti sağlamamız için tıklayıp soru sorabilirsiniz.
Bizi Arayın
Yol Tarifi Al